bu sabah dedemin balkonunu yıkadım. ıslak taşın serinliğinde bekledim.
demirden damlayan damlaları izledim.
karşı apartmandan bana bakan yaşlı kadını farkettim, ona farkettirmedim.
kesin küçüklüğümü bilir. rahat rahat izlesin eteklerine dolanan çocuğu.
artık onları tanımam sanıyor penceredeki yaşlı kadın ve hayatımdaki başka bir kaç kadın. şimdi kim bilir ne kadar uzağım baktıkları yerlerden.
sac süpürgenin ıslak taşa sürtünme sesini sevdiğimi hatırladım çocukluğumdan.
güzel bir sabahtı. dedemden önce kalktım.
önce kalkmak, hem de dededen önce kalkmak, ne büyük adamlıkmış.
çay demlememişim ben hayatım boyunca. sahtekar kahveye de sahtekar kadınlara tutulduğum gibi tutulmuşum.
demlik çay seven biri gelse, yüzünü astıracakmışım meğer.
demlik çay sevenleri mutlu edebilmek de bir başarıdır yirmibirinci yüzyılda.
eskiden sıradan olan şeylerin arasında artık başarı sayılacak ne çok şey var bu yüzyılda.
on dakikadan fazla kitap okumak, dışarıyı seyretmek, çay demlemek, sabahları gazete almak. ve sevmek. gerçek sevmek.
birini sevse, ama gerçek, diğerine küsmeye lüzüm kalmaz.
küsmek de sevmektir bir yerde. sevemediğinden küsenlerin çağındayız.
bu çağın sevgisizlikleri başka türlü haince.
aldanmamak, için küçük mutlulukların peşinde heba etmek gerek bir ömrü.
sevmek, ama gerçek;
bir sabah uyanıp onun balkonunu yıkamak isteyecek kadar gerçek.
Leave a Reply